Kripto Paralar ve Dijital Kıtlık: Bitcoin (BTC) Kıtlığı Nedir?

Başlangıç Seviyesi
Kripto Paralar ve Dijital Kıtlık: Bitcoin (BTC) Kıtlığı Nedir?

Bitcoin (BTC) ve kripto para kıtlığı, sık duyduğumuz bir terim. Aslına bakılırsa, kıtlık tüm paralar ve finansal varlıklar için belirleyici bir unsur. Altın, kum kadar bol bulunsa bu kadar değerli olur muydu? Ya da Leonarda da Vinci bir değil, bir milyon Mona Lisa tablosu yapmış olsa? Herhalde bugün Mona Lisa’yı Louvre Müzesi’nin en ihtişamlı noktasında sergilemenin anlamı olmazdı çünkü birçok insanın evinde bir Mona Lisa tablosu bulunurdu… 

Anlayacağınız, bir varlığın arzının ne kadar kıt olduğu, onun değerini belirlemedeki en önemli ölçütlerden biri. Bununla beraber, dijital kıtlığın olmaması, geleneksel paraların en büyük zayıflığıdır. Dijital kıtlığı mümkün kılmak, Bitcoin ve kripto paralar için ise tartışmasız en büyük zorluktu; bunu başardılar. 

Bu makalemizde Bitcoin ve kripto paraların kıtlığına değineceğiz. Ama anlatmaya en baştan başlayalım. Bir değer saklama aracı olarak paradan. 

Değer saklama aracı olarak para

Para, değer ölçümünün metresidir. Paranın bu özelliği, onu ticaret aracı olarak kullanan herkes tarafından kabullenilir. Tüm ticari ve ekonomik faaliyetler paraya dayanır. Para, tüm dünyanın konuştuğu ortak bir dil gibidir ve bilirsiniz, dili, sürekli olarak düşünmeden ortak iletişim aracı olarak kabul ederiz. Sadece konuşuruz işte. Para da böyledir; ortak ticaret ve ekonomi dilidir. 

Peki metrenin sürekli değiştiği bir dünya hayal edebiliyor musunuz? Bilim, mühendislik ve neredeyse tüm ticaret faaliyetleri imkansız hale gelirdi.

Para değerinin tutulmadığı bir dünyada ekonomik faaliyetlerin de başına aynısı gelirdi. Sadece bir kahve satın almak için bile hem çok fazla matematik işlemi yapmak gerekirdi hem de büyük bir risk alınırdı. İpotekler ya da sigortalar gibi daha karmaşık şeyler ise hiç mümkün olmazdı. Modern ticaretin karmaşıklığı, para bir değer saklama aracı olmasaydı, yönetilemezdi. 

Ancak metre ile para arasında bir fark vardır. Metre değişmeyen, objektif ve tüm dünyada kabul edilen bir ölçü birimidir. Paranın değeri ise konjonktüreldir ve bu nedenle değişir.

Bu değişim, para arzının değişken olmasından kaynaklanır. Para miktarındaki artışın para değerine etkisi ise enflasyon olarak adlandırılır. Bugünlerde Türkiye’de, aslında tüm dünyada sıkça duyduğumuz bir kavram! Alım gücünün düşmesi, para arzında artış gerektirebilir. Para arzı arttıkça, paranın değeri azalır ve enflasyon artar. Artık alım gücü daha da düşmüştür.

Yüksek enflasyon görülen ülkelerde yaşanan tam olarak budur. Sağlam para da bu yüzden önemlidir ve hafife alınmamalıdır. İki dünya savaşı arasında Almanya’da yaşananlar, paranın değer kaybetmesinin yaşamı ne noktaya getirebileceğine açık bir örnektir. Bu dönemde Almanya’da para o kadar değersiz hale gelmiştir ki bir restoranda yemek siparişi verdiğinizde, adisyon gelene kadar yediğiniz yemeğin fiyatı değişebiliyordu. Para öyle değersizdi ki maaşlar ancak valize ya da büyük çuvallara sığıyordu. 1923 Ekimi’nde, Alman markının İngiliz sterlinine oranı, güneşe olan uzaklığın metre cinsinden oranına eşitti. İnsanlar bir ekmek alabilmek için binlerce mark ödüyordu. Artık Alman markı, kıt bir varlık değildi; her yerde bulunuyordu ve değersizleşmişti. 

Peki paranın değer saklama aracı olmasının anahtarı kıtlıksa, kripto para birimleri dijital kıtlığı nasıl sağlar?

Bitcoin, kripto paralar ve dijital kıtlık

Sınırlı bir miktarda olan (yani kıt) bir mal, kolayca üretilemeyen, kopyalanamayan veya başka yollarla erişilemeyen bir mal demektir.

Fiziksel şeyler, mesela altın, sınırlı olabilir. Ancak dijital şeyler tamamen farklıdır. Bir byte, müzik ve film endüstrisinin internetin erken döneminde acı bir şekilde keşfettiği gibi, kopyalaması çok kolay ve ucuz bir şeydir. On binlerce byte bile öyle!

Bu nedenle, kripto paralar, sadece bilgisayarınızda tuttuğunuz bir dosya değildir. Yoksa hiç kullanışlı olmazdı ki… Bilgisayarı olan herhangi bir kişi, kripto paraları sınırsızca kopyalayabilirdi. 

Bunun önüne geçmek için ister itibari paraların dijital versiyonları olsun ister kripto paralar, dijital defterler üzerine kurulu bir muhasebe sistemine dayanır. Bu defter, hesap sahiplerinin borçlarının ve kredilerinin, ayrıca bakiyelerinin düzenli bir kaydını tutar. 

Dünyadaki tüm itibari paranın, ABD doları ya da Türk lirası fark etmez, hepsinin yüzde 97 oranında dijital olarak var olduğunu biliyor muydunuz? Örneğin, banka hesabındaki tüm paralar sadece bankanızın muhasebe sistemindeki girdilerdir. Hatta yüzde 3’lük fiziksel banknot ve madeni paralar da merkez bankalarının dijital defterlerinde girdi olarak hesaplanır.

Bitcoin (BTC) de temelde bir dijital defter üzerine kuruludur: Blokzincir. Bitcoin ve itibari paralar arasındaki en önemli fark ise yeni basılan paraların sisteme nasıl, ne zaman ve ne kadar ekleneceğine ve defterin nasıl korunacağına ilişkin kuralların oluşturulma şeklidir. Bu farklılık, her şeyi kökten değiştirir.

Dijtal paralarda güven sorunu

Para ancak defterlerin doğru ve dürüst olduğuna güvenilebiliyorsa ve para arzı kontrol altında tutuluyorsa faydalı ve sağlam olabilir. Bu, makul olmayan miktarlarda paranın aniden yaratılmaması veya yok edilmemesi demektir. Para arzı kestirilebilir olmalıdır, aksi halde paranın değeri sürekli değişir. Kimse, kıtlığı sürekli azalıp artan bir varlığa güvenerek işlem yapamaz.

Peki itibari para birimleri güven sorununu bugün nasıl çözüyor? Basit: Fiziksel para yaratımını (para basma) devlet kontrol ediyor. Bankalar ve insanlar arasında kredi/borç ilişkilerinin oluşturulmasına da olanak tanıyor ve bu ilişkiyi yönetiyor. 

Bunu yapmak için merkez bankası, birkaç seçkin kuruma (bankalar ve inşaat şirketleri gibi) kendi defterlerini tutmaları için lisans veriyor. Bir ülkenin tüm bankalarının (merkez bankası dahil) defterlerindeki tüm kayıtların kredilerinin toplamı, o para biriminin toplam arzını oluşturuyor.

Bizler ise, yurttaşlar olarak, güvenilmesi gerekenin yalnızca bu kurumlar tarafından tutulan defterler olduğu ve bu kurumların defterleri gerektiği gibi tutacakları konusunda hemfikir oluyoruz. Bu fikir birliği, hukukun üstünlüğünün yanı sıra kurumların yükümlülüklerini yerine getireceklerine duyulan güvenden kaynaklanıyor.

Geleneksel para sistemlerini bir arada tutan şey, işte bu otoriteye dayalı güven sistemidir. Paramızı çevrimiçi kullanabilmemizin nedeni, bankaların insanların hile yapmasına ve sahip olduklarından daha fazla para harcamasına izin vermeyeceğine duyduğumuz güvendir. Hatta sahip oldukları mevduattan daha fazlasını ödünç vererek ve karmaşık yatırım stratejileri için riskler alarak para "yaratacaklarına" bile güveniyoruz.

Sonuçta, iş pratiğe döküldüğünde çok daha karmaşık olsa da, genel ilke güvene dayanır. Kurumların herkesin çıkarına ve en doğru şekilde davranacağına güvenir; onlara para sistemi üzerinde yetki ve kontrol veririz.

Bu merkezi sistem çoğu zaman iyi işler. Yine de hemen göze çarpan birkaç zaafı vardır. Örneğin, paranız yasal olarak size aitken, hiçbir zaman gerçekten sizin gözetiminiz ve kontrolünüz altında değildir. Bu sistemin en büyük başarısızlık noktası ise yolsuzluğa, manipülasyona, kötü yönetime ve dış baskılara karşı savunmasız oluşudur. Ayrıca, banka hesabı bulunmayanlar, bu sistemde ekonomik faaliyetlerin dışında kalır.

Para arzının artışı

Bununla birlikte, itibari paranın en endişe verici yan etkisi, kıtlığı baltalayabilmesidir. Ekonomik faaliyetler yoluyla daha fazla değer yaratıldıkça, ekonominin yoluna devam edebilmesi için sisteme yeni para girmelidir. 

Bu süreci basitçe açıklamak gerekirse, ticari bankalar tarafından yeni itibari para yaratılır. Ancak bankaların ne kadar yeni para yaratabileceği, merkez bankaları tarafından belirlenir. Para arzını belirlemek hassas bir denge tutturmaya gerektirir. Bir yandan çok az para yaratılırsa harcamalar yavaşlar ve ekonomi durma noktasına gelebilir. Öte yandan, çok fazla para yaratılırsa paranın kıtlığı azalır, tüm arzın değeri seyrelir, fiyatlar yükselir ve herkes satın alma gücünü kaybeder. Buna enflasyon denir ve aşırı durumlarda enflasyon, hiperenflasyona dönüşür. Bu da bütün bir ülkenin iflas etmesine yol açabilir. 

Her iki durumda da para arzından insanların kararları sorumludur. Yani, ortada gerçek bir kıtlık yoktur. Bu nedenle itibari para birimleri tanım gereği sağlam para olarak kabul edilemez. Yine de 2009 yılına kadar itibari paralar, dijital paraya sahip olmanın tek yoluydu. 2009’da ise her şey değişti. 

Bitcoin kıtlığı 

2009 yılında Bitcoin (BTC), ilk blokzincir ve kripto para birimi olarak piyasaya çıktı. Bitcoin, güven ve kıtlık meselesine yepyeni bir bakış açısı getirdi. 

Bitcoin, değiştirilemez, şeffaf, dijital bir defter olan blokzincir üzerinde çalışıyordu. Merkeziyetsiz yapısı ve kullandığı Proof-of-Work fikir birliği algoritması ise Bitcoin’de karşılıklı güven ihtiyacını ortadan kaldırıyordu. Bir başka deyişle, Bitcoin ile ilgili hiçbir şey için hiçbir merkezi kuruma ya da kişiye güven duymak gerekmiyordu. 

Bitcoin arzı daha en baştan en çok 21 milyon olacak şekilde belirlenmişti. Ne kadar coin arz edildiği ise blokzincir üzerinden şeffaf şekilde görüntülenebiliyordu. Bu, devrim niteliğinde bir tasarımdı. Blokzincire girilen verilerin sonradan değiştirilememesi, dijital kıtlığı mümkün kılmıştı. 

Bugün Bitcoin, altın ile kıyaslanıyor ve geleceğin para birimi olarak görülüyorsa, bunda en büyük pay onun dijital kıtlık sorununu kökten çözebilmesinde yatıyor. Kripto paralar belki hâlâ uzun bir yolun başında. Ancak itibari paraların en büyük zaaflarından birine çözüm getirdikleri tartışmasız bir gerçek.