Passive Management

Orta Seviye

Pasif yönetim, bir fon portföyünün bir piyasa endeksini yansıttığı karşılıklı ve borsada işlem gören fonlarla (ETF) ilişkili bir yönetim tarzı olarak tanımlanmaktadır. Pasif yönetim, bir fon yöneticisinin veya yöneticilerinin çeşitli yatırım stratejileri ve portföy menkul kıymetlerinin alım-satım kararlarıyla piyasayı yenmeye çalıştığı aktif yönetimin tam tersidir. Pasif yönetim ayrıca “pasif strateji”, “pasif yatırım” veya “endeks yatırımı” olarak da adlandırılmaktadır. Pasif yönetim (endeksleme olarak da bilinir), aktif riske dayanmayan bir yatırım stratejisidir. Aktif yönetimin aksine pasif yönetim stratejileri, S&P 500 veya Dow Jones Industrial Average (DJIA) gibi bir piyasa endeksini kopyalamaya çalışmaktadır.

Pasif yönetimin ardındaki ana fikir, insanların sürekli olarak pazardan daha iyi performans gösterme ihtimalinin çok düşük olmasıdır. Bu nedenle pasif bir şekilde “onunla birlikte hareket etmeleri” gerektiği görülmelidir. Başka bir deyişle aktif yönetimde alım-satım yapan bir kişi sürekli olarak pazardaki açıklardan yararlanmaya çalışırken pasif yönetim stratejisi tercih eden alım-satım yapan bir kişi piyasa yönelimlerini dikkate alarak hareket eder. Bu düşünce, mevcut piyasa fiyatlarının zaten mevcut tüm bilgileri yansıttığını ve insanların uzun vadede piyasayı “yenemeyeceğini” ima eden verimli piyasalar hipoteziyle (EMH) desteklenmektedir.

Aktif portföy yönetiminden farklı olarak, pasif yönetim öznel insan kararlarına bağlı değildir çünkü piyasa da oluşan açıklardan kar etme girişimi yoktur. Bu nedenle pasif yönetim, belirli bir varlık grubuna dayanmamaktadır. Bunun yerine, fon yöneticisi bir piyasa endeksini izlemeye çalışmaktadır.

Pasif portföy yönetiminin temel avantajları arasında, daha düşük işlem ücretleri ve operasyonel maliyetler bulunmaktadır. Tipik olarak, pasif bir yatırım stratejisi izlemek isteyen bir fon yöneticisi veya alım-satım yapan kişi, bir borsa endeksinin performansını izleyen uzun vadeli bir portföy oluşturacaktır. Bu tarz bir stratejiyi tercih eden yatırımcılar genellikle yatırım fonları ve borsa yatırım fonları (ETF) ile bağdaştırılırlar. Bu nedenle, böyle bir yaklaşımın başarı oranı, belirli bir endeksle temsil edilen çok daha geniş pazar performansına bağlıdır. Bu durum, pasif yönetimin varlıkların seçimiyle ilgili olarak insan hatasından arınmış olduğu anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, aktif yönetimde gerçekleşecek kararların çoğu pasif yönetimin pazarın büyümesiyle ilgili olması sebebiyle pasif yönetimde bulunmamaktadır.

Pasif Yönetimi Anlamak

Pasif yönetimin takipçileri etkin piyasa hipotezine inanmaktadırlar. Piyasaların her zaman tüm bilgileri içerdiğini ve yansıttığını, bireysel hisse senedi toplamanın vakit kaybı olduğunu belirtmektedir. Sonuç olarak en iyi yatırım stratejisi, tarihsel olarak aktif yönetilen fonların çoğundan daha iyi performans gösteren endeks fonlarına yatırım yapmaktır.

Pasif Yönetimin Arkasındaki Araştırma

1960’lı yıllarda Chicago Üniversitesi’nin ekonomi profesörü Eugene Fama, hisse senedi fiyat kalıpları üzerine kapsamlı bir araştırma yürütmüş ve bu durum, kendisinin Etkin Piyasa Hipotezi’ni (Efficient Market Hypothesis, EMH) geliştirmesine yol açmıştır. EMH, piyasa fiyatlarının mevcut tüm bilgi ve beklentilerini tam olarak yansıttığını, bu nedenle mevcut hisse senedi fiyatlarının bir şirketin gerçek değerine en yakın tahmin olduğunu savunmaktadır. Bilgiye dayalı olarak yanlış fiyatlandırılmış hisse senetlerini sistematik olarak belirleme ve zarar verme girişimleri, hisse senedi fiyat hareketlerinin büyük ölçüde rastgele olması ve esas olarak öngörülemeyen olaylar tarafından yönlendirilmesi nedeniyle genellikle başarısız olmaktadır. Yanlış fiyatlandırma meydana gelebilse de, bunların ortaya çıkması için tutarlı bir performans artışı ile sonuçlanan öngörülebilir bir model yoktur. Etkin Piyasa Hipotezi, hiçbir aktif yatırımcının şans eseri olmadıkça uzun süreler boyunca sürekli olarak piyasayı yenemeyeceği anlamına gelmektedir, başa bir deyişle, hisse senedi seçimi ve piyasa zamanlamasını kullanan aktif yönetim stratejilerinin, pasif yönetim stratejilerinden daha iyi performans gösterecek kadar tutarlı bir şekilde değer katamayacağı demektir.

Bir bütün olarak, aktif fon yöneticilerinin pasif fon yöneticilerinden daha düşük performans gösterdiği sonucuna varılmıştır. Bunun nedeni ise, finansal stratejilerinde doğal olarak yanlış olan bir şey olması değil, sadece aritmetik yasaların olmasıdır. Aktif yöneticilerin piyasadan daha iyi performans göstermeleri için, daha yüksek yönetim ücretleri, daha yüksek işlem maliyetleri ve daha yüksek ciro nedeniyle pasif fonlardan çok daha yüksek olan fon giderlerini aşabilecek bir getiri elde etmeleri gerekmektedir. Bu durum, aktif yöneticilerin piyasada ortalama ücret ve giderlerine eşdeğer bir miktarda düşük performans gösterildiğini ortaya koyan bir araştırma ile tutarlı görünmektedir.

Pasif bir yönetim stratejisi kullanıldığında, hisse senedi seçimi veya piyasa zamanlaması için zaman veya kaynak harcamaya gerek duyulmamaktadır. Getirilerin kısa vadeli rastgeleliği nedeniyle yatırımcılara, belirsizliği yönetmek ve portföyleri sermaye piyasalarında uzun vadeli büyüme adına konumlandırmak için varlık sınıfı çeşitlendirmesine dayalı pasif, yapılandırılmış bir portföy aracılığıyla daha iyi hizmet verilecektir.

Pasif Yönetime Doğru Devam Eden Hızlı Yönelim

Aktif yönetimin düşük getirileri ve Warren Buffett gibi etkili finansörlerin tavsiyeleri nedeniyle, yatırımcı nakitleri son yıllarda pasif yönetime doğru hızla yönelmiştir. Fon takipçisi Morningstar’a göre, yalnızca 2019’da 168,2 milyar dolar pasif ABD hisse senedi fonlarına dökülmüştür. Tersine 41,4 milyar dolar aktif olarak yönetilen fonlardan kaçmış ve bu durum on yıllık boğa piyasası boyunca net çıkışların altıncı yılı haline gelmiştir. Bununla birlikte pasif fonlara olan bu hızlı yönelişin çoğu, vergilendirilebilmektedir ve belediye tahvil fonlarına akmıştır.

Tarihsel olarak pasif portföy yönetimi stratejileri, düşük maliyetlere sahip olduğu için aktif yatırımdan çok daha iyi performans göstermiştir. Son yıllarda, özellikle 2008 mali krizinden sonra, pasif yatırıma olan ilgide büyük bir artış söz konusudur.